Çok eskiden uzak bir ülkenin küçük bir köyünde iki yoksul kardeş yaşarmış. İki kardeş köylerine yakın olan ormana gider, hayvan avlarlarmış.



Avladıkları hayvanları getirip satarlarmış. Bazen avlayacak tek bir hayvan bile bulamazlarmış. Tüm gün oradan oraya dolaşmalarına rağmen tek bir hayvana bile rastlayamamışlar.



Sonunda çok yorulmuşlar. Bir ağacın altına oturup ateş yakmışlar. Bu sırada yanlarında getirdikleri peynir ve ekmeği de yemeye başlamışlar. Bir süre sonra duydukları bir sesle irkilmişler.



Küçük kardeş: — Sanırım bir hayvan yaklaşıyor. Bu bir karaca ya da dağ keçisi olabilir, demiş. İki kardeş hemen ellerini, oklarına ve yaylarına götürmüşler. Ama gelenin kırmızı elbiseli bir cüce olduğunu görmüşler.



Cüce: — Aman beyler! Ben bir insanım, demiş. İki kardeş, cüceyi sofralarına buyur etmişler.



Büyük kardeş: — Lütfen bizimle biraz oturun. Gecenin bu saatinde burada ne arıyorsunuz? Orman bu saatte epeyce tehlikeli olur, demiş. Cüce: — Davetiniz için teşekkürler. Ben yolumu kaybettim. Ateşi görünce de belki biriyle karşılaşırım diye geldim, demiş.



İki kardeş ona avcılıkla uğraştıklarını anlatmışlar. Cüce ekmek ve peynirden yiyip, sularından içmiş. Birlikte ateşin başında oturup uyumuşlar. Kardeşler sabah kalktıklarında cüceyi yanlarında göremeyince şaşırmışlar. Onlara veda etmeden gidişine biraz da gücenmişler. Tam eşyalarını toplayıp gidecekleri zaman cücenin yattığı yerde bir kutu bulmuşlar. Kutunun üzerinde bir not varmış.



Notta: "Siz çok dürüst ve çalışkan insanlarsınız. Bana sofranızı açtığınız için teşekkürler. Bu kutu benim size hediyem. Kutuyu her açtığınızda içinin para dolu olduğunu göreceksiniz. " yazılıymış.



İki kardeş hemen kutuyu açmışlar. Gerçekten de notta yazılı olduğu gibi kutunun içi para doluymuş. Parayı alıp kutuyu kapatmışlar. Sonra tekrar açmışlar. Bu seferde kutunun içi para doluymuş. İki kardeş çok sevinmişler. Kutuyu alıp köye dönmüşler. İlk işleri kendilerine bir ev yaptırmak olmuş. Kutudan aldıkları paralarla kısa sürede kendilerine çok güzel bir ev yaptırmışlar. Bu ev o kadar güzel ve görkemli olmuş ki, köylülerin hepsi evi konuşmaya başlamış.



Köyün ağası ise köyde ondan daha zengin birinin olmasına dayanamıyormuş. Bir plân yaparak onları akşam yemeğine davet etmiş. Ağa onlara öyle bir sofra hazırlamış ki, sofrada kuş sütü bile eksik değilmiş.



Fakat onlar, ağanın onlara hazırladığı plândan habersizlermiş. Yedikleri yemekler ilâçlıymış.



Plâna göre ağa onları ilâçlı yemeklerle konusturacakmış. Bir süre sonra ilaç etkisini göstermiş. Ağa da onları konuşturmanın tam zamanı diye düşünmüş.



Ağa: — Eee gençler! Eviniz gerçekten çok güzel oldu. Söyleyin bakalım bu parayı nereden buldunuz; yoksa bir define mi çıkardınız? diye sormuş.



Küçük kardeş biraz dili dolaşarak konuşmuş: — Bir define değil, ama bir kutu bulduk. Ne zaman kapağını açsak içi para dolu oluyor, demiş. Sonunda büyük kardeş ilacın etkisiyle uyuyakalmış. Ağa gülümseyerek onların elinden kutuyu almış. Zavallı kardeşleri dışarı atmış. Ne olduğunu bilmeyen kardeşler geceleyin uyanmışlar. Büyük kardeş elini cebine götürünce kutunun orada olmadığını fark etmiş. Kardeşini de alıp eve gitmiş. Ertesi sabah kardeşler ağanın evine gidip kutularını istemişler.



Ağa: — Bakın hele şunlara. Ben onları yiyip içireyim; onlarda beni hırsız yapsınlar. Defolun evimden, demiş. İki kardeş kutularını ondan alamayacaklarını anlayınca eski işlerine geri dönmüşler. Her sabah kalkıp ormana gidiyorlarmış. Yine bir gün, ormanda dinlenmek için bir ağacın altına uzanmışlar. Büyük kardeş uyuyakalmış. Küçük kardeş oradaki elma ağacından birkaç elma yemiş ve sonra uyumuş. Küçük kardeş burnunun acısıyla uyanmış. Hemen kardeşine seslenmiş:



— Hey! Uyan lütfen! Burnum çok acıyor! Kardeşi uyandığında gördüklerine şaşırmış. Kardeşinin burnu kafasının taşıyamayacağı kadar büyümüş. Kardeşinin elmaları yiyince bu hale geldiğini öğrenen büyük kardeş: — Hangisini yedin? diye sormuş.

Kardeşinin kırmızı elmadan yediğini duyunca ona hemen bir yeşil elma vermiş. Kırmızı elma burnu büyütürken yeşil elmalar küçültüyormuş. Bu, büyük kardeşin aklına bir fikir getirmiş. Birlikte ceplerine kırmızı ve yeşil elma doldurup köylerine dönmüşler.



Büyük kardeş ağaya: — Siz bizi evinize davet ettiniz. Ama biz sizin için bir şey yapamadık. Lütfen kabul edin. Ağa elmaları yemeye başlamış. Kısa bir süre sonra burnu büyümeye başlamış.



Ağa: — Çabuk bana yardım edin. Bu elmalar büyülü! Beni kandırdınız, diye bağırmış. Büyük kardeş: — Sen de bizi kandırmıştın. Eğer kutuyu geri vermezsen sana yardım edemeyiz, demiş.



Ağa bir süre direnmeye çalışsa da dayanamayıp: — Tamam! Kutuyu veriyorum, demiş. Büyük kardeş de kutuyu aldıktan sonra ona yeşil elma vermiş. Yaptığı büyük hatayı fark eden ağa kardeşlerden özür dilemiş.