Nasreddin Hoca, bir Ramazanda civar köylerden birine gitmiş. Daha ilk gün, vaaz sırasında kabaktan “cennet yemeğidir” diye bahsetmiş.

Mevsim de kabak mevsimi olduğundan köylüler artık Hoca‟ya her akşam kabak yemeği göndermeye başlamışlar. Bir gün, iki gün, beş gün, yedi gün derken, Hoca‟ya kabak yemekten bıkkınlık gelmiş. Köylüye kabağın cennet yiyeceği olduğunu söylediğine bin defa pişman olmuş. Ama ok bir defa yaydan çıkmış olduğu için, yapacak bir şey de yokmuş. Canı da müthiş tavuk istiyormuş.

Nihayet, bir ikindi vakti vaaza başlayınca, sözü döndürüp dolaştırıp yine yemek bahsine getirmiş. Kabağın cennet yiyeceği olduğunu tekrarlamış.
Ancak arkasından da:– Sizin şu fukara hocaya, her gün cennet yiyeceğini layık görmeniz, onu gurura sevk edebilir. Onun için, arada bir ayağı çamurlu bir tavuk da gönderirseniz, tevazu yönünden daha uygun olur! deyivermiş.