Bir varmış, bir yokmuş karganın yuvası dağ tepesindeki bir ağaçtaymış. Karganın ne zaman yavruları olsa yılan yuvaya süzülür, küçücük yavruları yutarmış. Bu durum kargayı çok üzermiş.


Bir gün kendisini üzen bu olayı anlatıvermiş çakal dostuna:


— Bir konuda kesin kararımı verdim, ama sana da danışmak istiyorum!


— Neyden bahsediyorsun?


— Yılan uykuya dalınca yaklaşıp gözlerini gagalayacak, onu kör edeceğim. Belki böyle kurtulurum ondan.


Çakal itiraz etmiş:


— Düşündüğün yol, kötü! Öyle bir hile düşün ki kendini mahvetmeden, tehlikeye düşürmeden amacına ulaşasın! Ha, bir de şu yengeci öldürmek isteyip kendim mahveden balıkçıla benzemeyesin! demiş.


— Balıkçıla ne olmuş? diye sormuş Karga;


— Anlatırlar ki bir balıkçıl, balık bakımından zengin bir kamışlı bataklığa yuva kurmuş. Bir süre huzur içinde yaşamış orada. Nihayet ihtiyarlayıp avlanamaz duruma düşmüş. Böyle aç, bitkin, kederli bir halde çözüm ararken yengeç yanaşıvermiş ona yan, yan… Ondaki üzüntüyü fark ederek demiş ki:


— Neden sen bu kadar üzgün görünüyorsun?


— Nasıl üzülmeyim? Buradaki balıklan avlayarak hayatımı sürdürüyordum. Bir gün şuradan geçen iki avcının aralarındaki konuşmaya kulak misafiri oldum:


"Burada balık çok! Önce bunları avlasak iyi olmaz mı?" dedi biri.


Öteki karşılık verdi:


"Ben falan yerde daha çok balık gördüm. Ava oradan başlayalım. Oradakileri bitirince buraya gelir, buradakileri de bitiririz… "


O anda anladım ki bu iki avcı dedikleri yeri bitirince bu sazlığa gelecek, buranın balıklarını avlayacaklar. Eğer bunu yaparlarsa ben bittim, mahvoldum demektir…


Yengeç bu haberi alınca doğruca balık sürüsüne gitmiş, duyduklarını anlatmış. Onlar da balıkçıl kuşuna gelmişler ve demişler ki:


— Bize bir yol gösteresin diye geldik sana! Ama akıllı kişi gerektiğinde düşmanıyla dahi işbirliği yapmaktan çekinmez.


Balıkçıl cevap vermiş:


— Avcılarla kavga edecek değilim. Buna gücüm yetmez. Tek çare, buranın yakınındaki suyu bol, sazı çok olan göle gitmektir. Oraya gitmeye gücünüz yeterse sizin açınızdan iyi olur, kurtulursunuz…


Balıklar:


— Bu iyiliği senden başkası yapmaz bize! demişler.


Böylece balıkçıl her gün iki balığı rahatça alıyor, onları bir tepenin üzerine götürüp afiyetle yiyormuş! Yine bir gün iki balık almaya gelmiş, bu sefer yengeç yaklaşarak demiş ki:

— Ben de burada korktum. Yalnızlıktan ürktüm. Beni de o göle götür.


Balıkçıl, yengeci aldığı gibi havalanmış, nihayet balıkları yediği tepeye varınca yengeç bakmış ki aşağıda bir sürü balık kılçığı! Kendi kendine:


"Kişi mahvolacağını anladığı yerde düşmanıyla karşılaştı mı derhal canını ve onurunu kurtarmak için mücadele etmeli! İster dövüşen isterse dövüş bilmeyen olsun, ona yakışan budur!" deyip balıkçıya var gücüyle asılmış. Çengelleriyle sıkarak öldürmüş onu.


Balık sürüsüne dönerek durumu anlatmış. Bu örneği sana hatırlatıyorum zira bazı hileler hile yapanı öldürebilir. Şimdi sana öyle bir yol göstereceğim ki becerebilirsen kendini hiç riske atmadan yılanın işini bitirebilir ve huzura kavuşursun!


Karga:


— Neden bahsediyorsun? diye merakla sormuş.


Çakal:


— Şöyle bir açılırsın… Uçuş esnasında yerdekilere dikkat edersin. Bir kadının değerli taşlarını görünce hedefini belirleyip kaparsın bir mücevher. Sonra kadının gözlerinden kaybolmadan bir uçarsın bir konarsın, bir uçarsın bir konarsın… Böyle gide, gide büyük yılanın yarığına gelir, mücevherleri oraya bırakırsın. İnsanlar bunu gördükleri anda mücevheri almak için yılanı öldürür seni de ondan kurtarmış olurlar.


Böylece karga gökte halkalar çizerek uçmuş. Zengin adamlardan birinin kızını görmüş yukarıdan. Kızcağız elbiselerini ve takılarım bir kenara bırakmış, yıkanıyormuş o sırada. Hemen dalışa geçen karga takıların arasından bir gerdanlık kapmış ve havalanmış, tabi millet de bunu görünce karganın peşine düşmüş.

O herkesin görebileceği bir şekilde uçmuş, uçmuş. Sonunda koca yılanın yaşadığı yarığa varmış, gerdanlığı herkesin gözü önünde oraya bırakmış. Yarığın yanına çıkan kalabalık yılanı öldürüp gerdanlığı almış, böylece akıllı karga düşmanıyla hiç mücadele etmeden onu yenmiş…