Bir varmış bir yokmuş. Zamanın birinde okyanusların derinliklerinde deniz kaplumbağalarının yaşadığı güzel bir köy varmış. Zamanı geldiğinde anne kaplumbağalar kumsala çıkıp yumurtalarını kumsala bırakır, küçük bir çocuğa yumurtalarına göz kulak olması için hediye deniz kabukları getirirlermiş.


Günlerden bir gün çocuk heyecanla anne kaplumbağaların karaya çıkışını bekliyormuş, uzun saatler bekledikten sonra bir anda kaplumbağalar teker teker kumsala gelmeye başlamışlar. Özenle kumu kazıp yumurtalarını bıraktıktan sonra küçük çocuğun yanına gelmiş ve deniz kabuklarını çocuğun önüne bırakmışlar. Yanakları çilli, turuncu saçlı bu tatlı çocuk “Beni anlıyor musunuz bilmiyorum ama bu kibar hediyeleriniz için çok teşekkür ederim.” demiş. Anne kaplumbağalar çocuğa gülümseyip denize doğru yürümeye başlamışlar ki birden bire bir karganın seni duyulmuş “Gaak gaak.” Çocuğun kargayı kovalamak için koşması ne yazık ki yeterli olmamış. Karga ağzında taşıdığı bir bezin içine yumurtaları attığı gibi havalanıp uçmuş.

Anne kaplumbağalar gözleri yaşlı bir şekilde çocuğa bakakalmışlar. Belki konuşamıyorlarmış ama çocuktan yardım istedikleri çok açıkmış. Küçük çocuk deniz kaplumbağalarına yardım edeceğine dair büyük bir söz vermiş, o yumurtaları bulacakmış.

Bunun üzerine çocuk evine koşup hemen kendine küçük bir çanta yapmış, içine biraz pirinç ve bir adet dürbün koymuş. Hiç vakit geçmeden yola koyulmuş. Elinde dürbünle bütün ağaçları izlemiş ama papağanların ve serçelerin yuvarlarından başka bir şey göremiyormuş. Hava kararmaya başlayınca ümidini kaybeden çocuk ağlamaya başlamış. Çocuğun ağlama seslerini duyan bir tavşan yanına yaklaşmış, ve çocuğun kucağında uyuya kalmış. Sabah olduğunda çocuk bu küçük tavşana bütün olan biteni anlatmış. Tavşan durumu anlamış olacak ki hızlıca zıplamaya başlamış ve çocuğu bir ağacın dibine götürmüş. Çocuk çantasından dürbününü çıkarıp bu yüksek ağacın tepesine bir bakmış ki kocaman bir karga yuvası.

Hemen bir avuç pirinci alıp tanelerini yol boyunca dizmiş. Amacı kargayı olabildiğince yuvadan uzaklaştırmakmış. Çocuğun planı işe yaramış, karga tek tek pirinçleri yiyeceğim derken yuvada yumurtaları yalnız bırakmış. Çocuk dikkatlice ağaca tırmanmış. Sırt çantasına yumurtaları özenle doldurmuş. Yorulan tavşanı da paltosunun cebine koymuş ve kumsala doğru yol almış. Tavşan ve çocuk yumurtaları kuma gömdükten sonra günlerce başlarında nöbet tutmuşlar. Karga pirinçlerden dolayı çok kilo almış olacak ki bir daha kumsala gelmemiş. Günler geçmiş tavşan ve çocuğun nöbetinin son günü gelmiş. Küçük deniz kaplumbağalarının yumurtaları çatlamaya başlamış. Çocuk mutluluktan havalara zıplıyor, onu gören tavşan da ortada zıplayarak dolaşıyormuş. Birden bire okyanusun üzerinde anne kaplumbağalar belirmeye başlamış. En son umutsuzluktan gözleri yaşlı olan annelerin gözleri bu sefer mutluluktan parlıyormuş. Her biri teker teker kumsala çıkmış ve çocuğun önüne bembeyaz inciler bırakmışlar.

Çocuk bu güzel hediyeler için çok teşekkür etmiş, yavruların anneleriyle el ele okyanusa dönüşünü izlemiş. Çok yorulmuş yorulmasına ama onlara yardım ettiği için çok mutluymuş, yavru tavşanı almış kucağına ve rüyasında yavru kaplumbağaların köylerinde ne kadar mutlu yaşadıklarını görmeyi dilemiş.