Bir varmış, bir yokmuş maymunların başında bir Kral maymun varmış. Yıllar geçip Kral maymun ihtiyarlayınca aileden genç ve kuvvetli bir maymun çıkmış onun karşısına, Kralın üzerine yürüyüp yenmiş onu ve tahta oturmuş. Eski Kral da bölgeden kaçmış ve kendi başına çıkmış yollara.


Nihayet deniz kenarında elverişli bir yer bulmuş, incir ağaçlarından birine yerleşmiş. Maymun bir gün ağaçta karnını doyururken bir incir düşürmüş suya; tatlı ve ahenkli bir cup sesi çıkmış… Böylece maymun yemek yerken her zaman suya incir bırakmaya başlamış. Neşeyle incir fırlatıyormuş suya.



Civarda yaşayan bir kaplumbağa da ağaçtan düşen incirle besleniyormuş. Maymunun suya incir atmaya devam ederken, kaplumbağa da ağaçtaki maymunun özellikle bu işi yaptığını, aralarında arkadaşlık kurmak için böyle davrandığını zannetmeye başlamış! Böylece kaplumbağa maymunla arkadaş olmak istemiş, ona bu konuyu açmış ve hakikatten iki komşu arasında sıkı bir dostluk kurulmuş.


Bu arada kaplumbağanın evinde yolunu gözleyen bir karısı varmış. Beyefendi, maymunla yakın bir dostluk kurunca evi ocağı unutmuş ve kadın endişelenmeye başlamış. Bu adam nerede kaldı diye komşu kadına dert yanmış:


“Korkuyorum, ya başına kötü bir şey geldiyse? Ya bir tuzağa düşmüşse?”


Komşu kadın, bilmiş, bilmiş cevap vermiş:


“Senin bey deniz kenarında. Bir maymunla dost olmuş… Maymunda onu seviyor hani, onunla yeyip içiyor. Kocanı senden ayıran odur! Şimdi sen maymunu mahvetmez sen kocanı getiremezsin bir daha yanına!”demiş.


Dertli eş sormuş:


“Bunu nasıl yapacağım?”


Bilgiç kaplumbağa komşu akıl vermiş:


“Kocan nihayet gelecek… O kapıdan adımım atınca sen ahlayıp vahlayacaksın… O seni dertli görünce soracak "ne oldu?" diye. Sende "Doktorlar derdimin çaresinin maymun yüreği olduğunu söylediler" diyeceksin!


Gerçekten de avare kaplumbağa bir müddet sonra evine dönmüş, karısını üzüntülü bulmuş: "Seni dertli görüyorum, neden?" diye sormuş.


Kaplumbağa komşu cevap vermiş hemen: “Karın hasta! Doktorların demesi o ki ancak bir maymun kalbi onu iyileştirebilirmiş… Başka çaresi yokmuş bu ölümcül hastalığın!”


Kaplumbağa cevap vermiş:


“Zor, çok zor bir iş… Suda yemek ararken maymun yüreğini nasıl bulacağız? Ama durun dostumu tuzağa düşürerek problemi halledeceğim…” demiş.


Böylece su kenarına giden kaplumbağa orada maymunla karşılaşmış. Maymun, bu ani kayboluştan şüphelenmiş, merakla da sormuştur: “Can dostum, nerelerdeydin?”


Kaplumbağa:


“Endişelenme, dostluğumuza gölge düşmedi. Senin yaptığın ikramlar beni utandırdı. Bunca iyiliğe nasıl karşılık vereceğimi bilemiyorum doğrusu… Lütfedip evime gelirsen herhalde telafi ederim bunu. Benim evim meyvesi bol, cennet gibi bir adadadır. Gel sırtıma bin, seni oraya taşıyayım” demiş.


Maymun sevinmiş. Ağaçtan sıçraya, sıçraya inip kaplumbağanın sırtına konmuş. O da onu suda taşımaya başlamış. Epey ilerleyip suya dalmayı düşündüğü sırada kaplumbağa birden pişmanlık hissetmiş kalbinde, çirkin niyetinden utanmış başını önüne eğmiş.


Maymun merakla sormuş:


“Can dostum! Seni sessiz ve gamlı görünüyorum, neden?”


Kaplumbağa acıyla cevap vermiş üzüntülü bir sesle:


“Sıkıntımın nedeni şu: Eşim ağır hastadır. Bu meseleyi hatırlayınca evimde sana yeterince ikramda bulunamayacağımı düşündüm ve üzüldüm…”


Maymun cevap vermiş:


“Boş ver! Ben biliyorum ya senin beni misafir etmek istediğini! Bu gerçek isteğin yeter bana, üzerine alınman gerekmez…”


Kaplumbağa “Evet, haklısın!” demiş ama ikinci defa durmuş…


Bu sefer maymun kuşkulanır. Kendi kendine düşünmeye başlar:


"Kaplumbağanın şu garip duruşu ve gecikişi mutlaka önemli bir neden için… Onun gönlü bana karşı değişti herhalde… Bana bir hainlik etmesinden korkuyorum. Çünkü kalpten daha hızlı değişim, hemen dönüveren ne var dünyada? Derler ya: Akıllı adam her sözde her bakışta, her oturup kalkışta hem ailesinin hem de kardeş ve dostlarının ruhunda olan değişimden haberdar olmalı. Bu dışa vuran hareketler bu davranışlar, kalplerde gizlenen asıl niyeti teşhis etmeye yardımcı olurlar. Bilginler diyor ki: Bir adam dostundan şüphelendi mi ondan korunmayı bilmeli, ölçülü davranmalı; dostunun tavırlarından, bakışlarından anlamalı niyetini. Eğer tahmini doğru çıkarsa hızlı davranır, kurtulur. Boş asılsız bir kuşkuysa içindeki, zarar gelmez dikkatten…"


Bu iç hesaplaşmayı yaşayan maymun, kaplumbağaya dedi ki:


“Seni durduran ne? Bakıyorum yine kendi kendine mırıldanıyor gibisin! Fazlasıyla kederli görünüyorsun!”


Kaplumbağa:


“Seni evime davet ettim ama eşim hasta olduğu için beklediğin karşılamayı yapamayacağım… Bu yüzden üzgünüm” demiş.


Maymun:


“Üzülme! Üzülmek sana çare sağlamaz! Derhal eşini iyileştirecek ilaçlan araştır. Eski bilgelerden gelen bir söz vardır: "Zengin adam servetini üç yerde rahatça harcayabilmeli: Allah için yardımda, ciddi bir ihtiyacını karşılarken ve Ailesi uğruna!"


Kaplumbağa:


“Doğru söylüyorsun! Şimdi gelelim asıl meseleye! Doktorlar eşimin ancak maymun kalbi ile iyileşeceğini söylediler” demiş.


Maymun bunu duyar duymaz kendi kendine:


"Eyvah! Yaşım ilerledi, epey tecrübe kazandım ama tutku ve aç gözlülük belasından kurtulabilmiş değilim. Ne büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldım şimdi. Şu söz ne kadar da doğru: “Tokgözlü kişi elindeki ile idare etmesini bilir. Huzur içinde yaşar. İhtiraslı, açgözlü kişi ise her zaman yorgundur, her zaman zorluklarla karşılaşır. Bu dertten kurtulmak için aklımı kullanmalıyım…" demiş.


Maymun, kaplumbağaya demiş ki:


“Benim evimdeyken niye açmadın bu konuyu? Kalbimi yanıma alırdım hemen. Belki sen bilmezsin ama: Maymun halkında kesin bir töredir, birimiz dostunu ziyaret ettiğinde kalbini ailesinin yanında veya evinde bırakır. Ziyaret edilen kişinin ailesine, evine baktığımızda kalplerimiz yokmuş gibi davranalım, ona özenmekten kurtulalım”.


Kaplumbağa: “Peki, şu anda nerede kalbin?” diye sormuş.


Maymun: “Ağaçta bıraktım… Beni ağaca geri götürürsen hemen veririm onu sana” demiş.


Kaplumbağa için, için sevinmiş ve kendi kendine demiş ki: "Ona hainlik etmeme, tuzak kurmama gerek kalmadan mesele halloldu; dostum isteğimi kabul etti!"


Bu hislerle maymunu almış, gerisini geri sahile götürmüş. Karaya iyice yaklaştığında maymun hemen sıçramış ve ağacın dalına atlamış…


Kaplumbağa aşağıda epey bir zaman beklemiş; ne gelen var, ne de kalp getiren! Dayanamayıp seslenmiş:


“Hey dostum! Kalbini yanına al da in artık! Beni çok beklettin!”


Maymun ağaçtan cevap vermiş: “Geçti artık, geçti!… Beni şu meşhur eşek mi sandın: Çakal onun kalbi ve kulakları olmadığını sanmış hani…”


Kaplumbağa: “Bu hikaye de neyin nesi?” diye sormuş.


Maymun başlamış anlatmaya:


“Anlatırlar ki ormanda av peşinde koşan aslanın yanında her zaman onun artıklarıyla beslenen bir çakal bulunurmuş. Aslan şiddetli bir uyuz hastalığına yakalanınca gücü kalmamış, ava filan çıkamaz olmuş...”


Çakal demiş ki ona:


“Ne oldu ey yırtıcılar kralı! Eskisi gibi değilsin…”

Aslan:


“ Beni bitiren, uyuz hastalığıdır! Ancak eşek yüreği ve kulakları çare olur bana”.


Çakal:


“Kolay! Falan yerde bir çamaşırcı var. Onun elbiseleri taşırken kullandığı eşeği getiririm sana”.


Bu sözlerden sonra yola koyulan çakal o eşeğe yanaşır, selam verir ve der ki:

“Bakıyorum da pek zayıfsın eşek kardeş!”



— Efendim bana doğru dürüst bir şey yedirmiyor ki!


— Peki, hala nasıl kalıyorsun onun yanında?


— Nasıl kaçayım ondan? Çaresizim. Nereye gitsem adamın biri yakalıyor beni, canımı yakıyor ve aç bırakıyor!


Çakal: “Ben seni cennet gibi bir yere götürebilirim: insanlardan uzak mı uzak, ot desen çok… Ha unutmadan söyleyeyim, orada bir dişi eşek var ki çok güzel, eğlenceli ve bakımlı da onun gibisi yoktur; hiçbir göz görmemiştir onu; hiç bir el değmemiştir ona!”


Eşek cevap verdi: “Vay be! Niye oraya gitmeyelim ki?”


Çakal eşeği aldığı gibi aslanın bölgesine götürdü. Kendisi önde yürüdü, ormanı geçerek aslanın huzuruna çıktı ve eşeğin beklediği yeri haber verdi ona!


Aslan iştahla ilerledi, eşeğin üzerine atıldı ama zayıf ve yavaş davrandığı için beceremedi. Eşek can havliyle fırlayıp kaçtı.


Çakal, aslanın eşeği yakalayamadığını görünce dedi ki: “Ey yırtıcılar kralı! Bu kadar da aciz misin yani?”


Aslan iştahla konuştu:


“İnan bana, bir kere daha getirsen onu buraya asla kurtulamayacak elimden!”


Böylece çakal eşeğin yanına gitti ve: “Ne oldu sana? Galiba karşına çıkan dişi eşek, epeydir yalnız olduğu için birden istek ve heyecanla sana atıldı… Biraz dura bilseydin elbet yumuşayacak, sakinleşecek ti. Böyle korkmanın da yersiz olduğu anlayacaktın” dedi.


Eşek bu lafa kandı. İsteği arttı, yüksek sesle anırdı ve aslana doğru heyecanla koşmaya başladı.


Çakal zaten hemen yola çıkmış, önceden aslanın yanına varmış ve şöyle demişti:


“Ona kendini hazırla, tedbirini al! Bu sefer zayıf davranma! Eğer kurtulursa elinden bir daha asla inanmaz bana!”


Çakalın uyarısı ve tahrikiyle aslan coştu, eşeğin yanına koşmaya başladı. Karşı karşıya geldiklerinde aslan ansızın atladı eşeğe, onu parçaladı ve şöyle dedi çakala: “Doktorlar derler ki eşek etini yiyecek olan önce yıkanmalı, temizlenmelidir. Ancak böyle faydası dokunur eşeğin! Şimdi sen eşeğin başında bekçi ol! Ben yıkanayım dönünce onun kalbini ve kulaklarını yerim, geri kalanı da sana bırakırım…”


Aslan yıkanıp temizlenmek amacıyla gidince çakal eşeğin başına geçti, kalbini ve kulaklarını yedi hayvanın. Aslanın bu hayvanı uğursuz sayarak etine hiç dokunmayacağını sanıyordu…


Aslan geri dönüp çakala merakla sordu:


“Eşeğin kalbi ve kulakları nerede?”


“Bilmiyor musun, onun kalbi ve kulakları olsaydı bir kez ölümden kurtulduktan sonra tekrar aynı hataya düşmez, sana yaklaşmazdı!” diye cevaplamış çakal.


Maymun devam etmiş sözüne:


“İşte bu örneği veriyorum sana; çakalın kalpsiz ve kulaksız olduğunu anlatan şu eşek gibi olmadığımı bilesin diye! Ben o akılsız eşek gibi değilim: Sen bana hile yaptın, ben de benzeri bir hileyle karşılık vererek durumu dengeledim! Derler ya: "Yumuşak söz ile yoldan çıkan kişi ancak bilgiyle telafi eder kaybettiğini".


Kaplumbağa almış sözü:



“Doğru söylüyorsun… Şu da var ki iyi kişi hatasını görür, bir suç işlediği zaman terbiye edilmekten utanmaz. Çünkü o sözünde ve eyleminde içtendir. Bir tehlikeli duruma düştükten sonra kendini toparlamasını bilir, tıpkı ayağı sürçüp yere kapaklanan sonra da hemen toparlanıp kalkan soğukkanlı kişi gibidir o!”.