Evvel zaman içinde fakir bir genç yaşarmış. Bu gencin küçük bir bahçesi varmış. Annesiyle bu bahçeyi ekerler, çıkan ürünleri de satarlarmış.



Anne, oğul zorlukla geçinirlermiş. Genç bu duruma çok üzülürmüş. O, annesini bolluk ve rahatlık içinde yaşatmak istermiş.



Bir gün genç bahçeyle uğraşırken yaşlı bir adam gelmiş.



Gence: — Evladım! Çok uzun yoldan geldim. İzin verirsen şuracıkta biraz dinleneyim. Bana bir bardak su verirsen çok sevinirim, demiş. Adam çok yaşlı, ama gözleri ışıl ısıtmış. Yüzünde tek bir kırışıklık yokmuş.



Genç, ihtiyar adamı çok sevmiş. Evden getirdiği sandalyeyi ona vermiş. İçmesi için de bol bol su vermiş. İhtiyar, gencin bu misafirperverliğinden çok memnun kalmış. — Sağol evladım! Bu iyiliğin karşılığında sana bir şey vermek istiyorum,v demiş.



Cebinden üç fasulye tanesi çıkarmış. Fasulyeleri gence uzatıp: — Bunları bahçene ek. Çıkan üründen memnun olacaksın. Fakat fasulyenin nereye uzadığını merak etme, demiş. Genç de bahçedeki işine devam etmiş. Akşam olanları annesine anlatmış.



Sabah fasulyeleri bahçenin bir köşesine ekmiş. Ertesi sabah erkenden kalkmış. Çalışmak için bahçeye çıkmış. Gördükleri karşısında çok şaşırmış. Çünkü dün ektiği % fasulyeler bugün kocaman bir fidan olmuş.



Genç, annesine seslenmiş: — Anne! Anne! Koş! Annesi de gördüklerine inanamamış. Birlikte fasulyeleri toplamaya başlamışlar. Torbalarca fasulyeyi götürüp kentte satmışlar.



İkisi de mutluluktan uçuyorlarmış. Fasulye fidesi de günden güne uzuyormuş. Artık fide o kadar uzamış ki üstü görünmez olmuş. Genç kendi kendine; "Eğer fidenin üst kısımlarına da çıkabiiirsem, daha fazla fasulye toplayabilir ve daha çok kazanç sağlayabilirim. " demiş. Genç sabah erkenden kalkıp annesine haber vermeden fideye tırmanmaya başlamış. Çıkmış, çıkmış bir türlü sonuna gelemiyormuş. Biraz dinlenmek için aşağıya bakmış. Evi bir kibrit kutusu kadar görünüyormuş.



Tırmanmaya devam etmiş. Sonunda bulutlara kavuşmuş. Hepsi pamuk gibi yumuşacıkmış. Bulutların üzerinde çok güzel bir ev görmüş. Fidenin üzerinden inip eve doğru gitmeye başlamış.



Kapının önüne geldiğinde karşısına bir aslan ve at çıkmış. Aslanın önünde ot, atın önünde ise et varmış. Genç onlara yardım etmek için eti aslanın, otu da atın önüne koymuş. Hem böylelikle kendisi de onlardan kurtulmuş. Genç, evin bir deve ait olabileceğini düşünmüş. Çünkü eşyalar çok büyükmüş.



Biraz sonra içeriye bir dev girmiş. Uykudan kalktığı her halinden belli oluyormuş. Esneyip iyice gerilmiş. Sonrada masaya yönelmiş. Sandalyeyi çekip oturmuş.



Masanın üzerindeki yiyeceklerden atıştırmaya başlamış. Genç masanın altında tir tir titriyormuş.



Neyse ki dev, kısa süre sonra kalkıp gitmiş. Etraf altın, zümrüt, elmas gibi değerli madenlerle doluymuş. Devin su içtiği bardak bile altındanmış.



Genç; "Eğer buradaki eşyaların birkaçını alıp eve götürebilirsem çok zengin olurum. " diye düşünmüş.



Bulduğu bir çuvalın içine eşyaları koymaya başlamış. Sonunda devin sesini duyunca durmuş. Dev, gencin karşısına dikilmiş. Genç onu görür görmez çuvalı sırtladığı gibi koşmaya başlamış.



Ama oradan uzaklaşması öyle kolay olmamış. Çünkü yemeklerini bitirmiş at ve aslan kapıda onu bekliyormuş. Tüm gücüyle fasulye fidesine doğru koşmaya başlamış. Fideden aşağıya inerken dev de ona iyice yaklaşmış. Genç korkuyla aşağıya bağırmış: — Anne! Anne! Çabuk baltayı alıp fideyi kes! Çabuk ol! Kadıncağız çocuğunun sesini duyup baltayı almış ve fidenin köküne vurmaya başlamış. Kadının peş peşe vurduğu balta darbeleri fidenin kökünü koparmış. Genç sarsıntıdan aşağıya inmiş. Genç, eline aldığı baltayla fideye vurmaya başlamış.



Sonunda fasulye sırığı kopup yere devrilmiş. Tabi ki dev de onunla birlikte. Dev ile fasulye sırığı bir anda gözden kaybolmuşlar.



Genç çuvalın içine baktığında aldığı eşyaların teneke olduğunu görmüş. O anda fasulye tanelerinin sihirli olduğunu anlamış. Açgözlülük yaptığına pişman olmuş.